×


GİRİŞ YAP





GİRİŞ YAP
Üyeliğin yok mu? ÜYE OL.

8066 kez okundu

Ankara, seçmenlerle olan popülaritesini sürdürme ve muhalefet eleştirilerini bastırma çabalarının önemli bir parçası olarak medya anlatılarını agresif bir şekilde yönlendirmektedir. Bu amaçla AKP, sosyal ağlarda siyasi rakiblerini iftira yoluyla baskılayan bir trol ordusu kurdu ve dezenformasyon yaymaya başladı. Bu gelişmeler yaşanırken ve birçoğu halk tarafından iyi bilinen gerçekler olsa da, muhalefet partilerinin halk için bir seçenek olmaktan çok uzak oldukları için popülaritelerini arttırmadığını görmek şaşırtıcı degil. Bu, yıllardır Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı başta kalmasını destekliyor.

Türkiye'de iki gerçek sorun var; Muhalefet partileri politikalarını büyük ölçüde değiştirmedikçe Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı kabul edilebilir bir seçenek olarak görülme şansı yok ve muhalefet üzerindeki hükümet sınırlamaları kabul edilemez.

Hükümet, politik yaşamın neredeyse her yönünü kontrol etmek için her türlü çabayı göstermektedir. Bu yaklaşım yirmi yıl boyunca bu Türkiye'de bir gerçek oldu. AKP, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kontrolünün aracı olarak Türk siyasetine hâkim oldu. Türkiye'de Jeopolitik Pusula'nın “Demokrasinin Yönetimi” dediği budur. Bu yönetim altında, muhalefet büyük ölçüde bastırıldı.

Dolayısıyla, muhalefet partileri ikna edici olmaktan çok uzaktır. En büyük muhalefet partisi laik parti olan CHP, 2000'li yıllardan bu yana oylarını artırmakta başarısız oluyor. 25% - 30% arasındadır. Diğer partilerle koalisyonu sayesinde İstanbul ve Ankara belediyelerini kazanabildi. Ancak, CHP seçmenleri cezbetmekten çok uzaktır.

2019 Türkiye yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara oyları, kamu oylarının değiştiğini gösteriyor. AKP tarafından 20 yılı aşkın bir süredir elinde tutulan İstanbul, aynı şekilde Ankara'da da CHP'ye geçti. Her ne kadar halk ilgili belediyelerde AKP adaylarını oylamış olsa da, İstanbul ve Ankara'daki seçmenler, Ankara ve İstanbul belediye başkanı olarak CHP adayını seçtiler. Bu zaten taraflara büyük mesajlar veriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, destekçileri toplumun diğer (daha az değerli) insanlarıni aykırı olarak tanımlayarak kazanılan seçim desteği gösterileriyle yönetimini meşrulaştırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi olarak haklarından mahrum bırakılmış, ekonomik olarak marjinalize edilmiş ve kültürel olarak kayıp hisseden, daha dindar, daha az eğitimli ve daha az batılılaşmış Türklerin şikayetlerinden faydalanarak iktidara geldi.

Hükümetin siyasi partileri bastırmasına rağmen, İstanbul seçimleri demokrasinin nasıl kazanıldığını gösteriyor. Ve seçmenler bunu daha da görmek istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan her zaman “İstanbul'u kim kazanırsa Türkiye kazanır” der ve bu doğrudur da. Ancak bu kez seçmenler “Bazı değişiklikler istiyoruz, değişikliklere ihtiyacımız var, kavgaya değil, aynı zamanda muhalefet partilerinin insanlara karşı tutumunu değiştirmeleri gerekiyor” diyorlar. İşler değişti ama henüz pek bir şey fark edilmedi.

2000'lerden bu yana Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçkinleri laik devleti gizli dini fikirlerin ve maddi çıkarların gizlendiği bir kimliğe dönüştürüyorlar. Bu, yönetimi ve iktidar alanlarını kontrol etmek amacıyla dönüşümü geliştirdi. Yolsuzluk, kayırmacılık ve başarısız devlet kurumları ile dine dayalı bir anlayış ve sosyolojik fay hatlarının genişletilmesi AKP'nin laik yapıya karşı başarılı olmasını sağlamıştır. AKP, 2002'den 2012'ye kadar ekonomide bazı gelişmeler göstermiş olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, dolar küresel ekonomiye pompalanırken, Türkiye büyümeyi artıran önemli miktarda kredi almıştır. Ne yazık ki, hayali bir büyüme olmuştu.

2012 yılından bu yana, doların dolaşımı öncekiyle aynı değildir. Bu sueum, gelişmekte olan ülkelere, piyasadan borç alarak büyüme yaratma alışkanlığı kazandıkları için zorluklar yaratıyor. 2012'den sonra halk büyümenin sadece kısa vadede ama uzun vadede katkıda bulunmayan altyapı projelerinden geldiğini fark etmeye başladı. Geçen sürede çok fazla üretim tesisi açılmamıştır. Dahası, üretim tesislerindeki makineler uzun süre yenilenmemektedir.

Halk görmeye başladı. Ve gerçeğin farkında olarak, değişim talep etmeye başladılar. Bu değişiklik ekonomi ile ilgili olmakla birlikte halk da görüşlerinin dikkate alınmasını istiyor. Bu nedenle, İstanbul ve Ankara'nın büyük bölümü belediyelerin Cumhurbaşkanı Erdoğan partisi tarafından kazanılsada büyükşehir belediyesi muhalefet partileri tarafından kazanıldı. Halk değişim istiyor ama barış içinde.

Diğer mesajta açıktı, halk muhalefet partilerinin çalışacak iyi liderleri olabileceğini, ancak işleri gerçekleştirmek için iyi bir ekiplerinin olmayabileceğini biliyordu. Bu nedenle muhalefet partileri ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP'si arasında işbirliği istiyorlar. Şimdiye kadar her iki taraf da halkın dileğini yerine getiremedi.

Muhalefet partileri kamuoyu anlayışından uzak. Onları dinliyor gibi görünüyorlar ama istediklerini vermiyorlar. Bu nedenle muhalefet partileri seçimden sonra önemli kazanımlar elde edemedi. Türk Lirası'nın 20%'den fazla değer kaybetmesine ve ekonominin en alt seviyeye düşmesine rağmen, AKP popülaritesi 35%'in altına düşmüyor. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) de dahil olmak üzere 50%’yi aşamasalar da 45%'in üzerinde geliyorlar. Gerçekten de, son seçimlerden aldıklarından daha düşük. Diğer yandan koalisyon partileri de popülaritesini artırmıyor. CHP hala 25% - 30% arasında popüler oy alıyorlar. Bu, halkın güvensizlik duygusunu vurguluyor.

Türk demokrasisi partizan savaşına tam olarak teslim olmamıştır. Buna izin vermyen halka teşekkür etmek gerekir. Ancak, Türk demokrasisinin eskisi gibi oldugunu söylemek te zordur. Muhalefet partileri politikalarını büyük ölçüde değiştirmedikçe Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı kabul edilebilir bir seçenek olarak görülme şansları yok.