İngiltere'de öğrenciyken AB'nin geleceği hakkında bir tartışma vardı. “AB entegrasyonu başarısızlığın canlı örneğidir” gibi tartışmaları okuduğumu ve duyduğumu hatırlıyorum. Özellikle kıtanın diğer tarafından bu tartışmaları duyuyordum. Genç bir Türk olarak (o zamanlar) Türkiye'nin dahil olmak istediği AB'nin geleceği ile ilgili bu tür tartışmaları okumak çok ilgi çekiciydi. Ancak zaman geçtikçe (yaşlandıkça) bunun ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılıyor. Böyle bir entegrasyonu sağlamak kolay değil, üstesinden gelinmesi gereken birçok zorluk var. Bunlardan biri de egemenlik meselesidir.
YOUTUBE
Bir AB kavramı “Amerikalı” gibi tartışılacaksa, AB federalizmi sağlanmalıdır. Bu, tek bir para birimi (çoğunlukla elde edildi), federalizm (hatta yakın bile değil), tek bir askeri ordu (sadece tartışma) anlamına gelebilir.
Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden çekilmesi, gelecekte AB'nin önündeki tehditleri açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle Brüksel, Polonya konusunu ihmal edemez. Bu sorunu çözmek imkansız değilse de kolay değildir. Ancak AB'nin bunu yapacak çok fazla aracı olmamasına rağmen kontrol altına alınması gerekiyor.
Polonya, 2010'lardan beri AB‘nin eleştirileri altında. Eleştirelere göre bu politikalar Avrupa Birliği'nin değer ve kuralları ile demokratik toplum ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Ama Varşova onların kararı olduğunu iddia ediyor ve yolsuzlukla mücadele, yerli ve yabancı aktörlerin dezenformasyonu ve yargının, kültürün ve kimliğinin korunmasının önemli oldugunu söylüyor. En önemlisi, Varşova Polonya'nın egemen bir devlet olduğu konusunda ısrar ediyor ve uygun gördüğü şekilde politikalar geliştirme niyetinde oldugunu belirtiyor. Bu Brexit'ten sonra, AB feodalizmi için açık bir tehdittir.
Brüksel'in yapacak sınırlı seçeneği var. AB, üyelerden birinin ilkelere uymaması durumunda üyeliğin sonlandırılabileceği bir kulüp değildir. Bunu yapmak bile, imkansız değilse bile alınması çok zor olan oybirliği gerektirir. AB üyeliği sonlandırılabilmek için bir mekanizmaya sahip olmadığı için, Varşova'dan AB ilkelerine uymaya zorlamak için tarım ve yapısal fonları askıya alabilir. Ancak bu, Varşova'yı daha da yabancılaştırabilir ve onu Çin ve ABD gibi yabancı ülkelere itebilir. Rusya'dan tarihi nedenlerden dolayı farklı olarak Varşova yabancı yatırımlara ihtiyaç duyduğu için Çin ile çalışmayı seçebilir. Bu AB'de gerekirse Çinlilere karşı herhangi bir yaptırım uygulanması büyük bir engel teşkil edecektir. Bu aynı zamanda ABD'yi de rahatsız eder çünkü Çin'in Avrupa pazarına entegrasyonunu sınırlamak da onun çıkarınadır. ABD bunun olmasına izin vermeyecektir ama AB federalizmini de umursamıyor. Ayrıca ABD, bazı büyük AB ülkeleri ile Rusya ilişkileri, yani Almanya ile çok ilgili çekinceleri mevcut. Enerji sözleşmeleri, AB’de bulunmadıgı için Alman politikalarının zayıf noktalarıdır. En yakın rota ve tedarikçi Rusya'dır. Ve Rusya, Doğu Avrupa'da büyük bir güvenlik karşıtlığına sahip olduğu için ABD'nin AB'deki etkisini azaltmak istiyor.
Bu, Polonya'nın ABD politikalarına itebileceğinden Varşova'yı harika bir konuma getiriyor. ABD pazarının geniş çapta açık olacağı için ekonomik kalkınmayı sürdürmek için AB entegrasyonuna gerek kalmayacak. Halihazırda Varşova ve Washington'un muazzam askeri satın almaları var. Varşova, son zamanlarda Türkiye'den insansız hava araçları (İHA) satın alarak ordunun ekipmanlarını çeşitlendirdi. İHA'lar, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaşta ve Libya'nın Rusya tarafından sağlanan hava teçhizat sistemine karşı çatışmalarının başlarında kendini kanıtladı
Varşova şimdiden kendi politikalarını uygulamaya başladı. Polonya, Rusya ile askeri bir çatışma çıkması durumunda Almanya'ya güvenmediği için AB savunma mekanizmasına güvenemeyeceğini biliyor. Polanya askeri teçhizat listesini teknoloji ile çeşitlendirerek kendi askeri sanayisini geliştirmeye yönelmiştir. 2000 yılından bu yana Varşova'nın ekonomik başarısı ülkeye eşi görülmemiş refah seviyeleri kazandırdı. Böylece hükümetlerin birçok kez yeniden seçilmelerine olanak sağlanmıştır. Bu başarı Polonya'nın geleceği için AB dışında bağımsız politikalar geliştirmesini olanak sağladı. Varşova, AB'nin bir güvenlik şemsiyesi değil, sadece ekonomik bir fayda yarattığına inanıyor. Ve ekonomik fayda, değişen değişkenlere göre her zaman değişebilir. Bu nedenle Varşova, güvenliğini sağlayacak ve ekonomik çıkarlarını çeşitlendirecek bağımsız politikalar geliştirmek zorundadır.
Varşova böyle politikalar hedeflendiğinden bu AB blokunu daha da zayıflatacak ve gelecekte daha parçalanmış bir blok oluşturacaktır. Ancak Brüksel'de hayati bir nokta eksik; Polonya'nın artan etkisi, AB'nin zayıflıklarının doğal bir sonucudur ve Varşova bekleyerek risk almaya istekli değildir. AB bunu anlamak zorundadır. Ileride daha da Polonya'nın Brussel dışında bağımsız politikalar geliştirdiğini göreceğiz. Bu sadece bir gerçek ve Brüksel'in pölitikalarını gozden geçirmeye ihtiyacı var. Varşova iyi yolda gidiyor.