×


GİRİŞ YAP





GİRİŞ YAP
Üyeliğin yok mu? ÜYE OL.

5519 kez okundu

 
Türkiye enerjiye açlık çekiyor. Bütçenin %25 - %30'u enerji tedarikine akmaktadır. Yeterli seviyeye indirilmedikçe Türkiye bölgedeki etkisini arttıramaz. Dahası, ucuz enerji kaynaklarına erişmeden güçlü bir bölgesel aktör olması olası değildir. Türkiye, enerji sağlayıcıları, yani Rusya ve Arap ülkeleri tarafından adil davranılmadığını hissediyor mesela Türkiye, doğal gazı Rusya'dan satın alan AB ülkelerinden çok daha pahalıya satın alırken, hacim AB ülkeleri ortalamasının üzerinde.
 
Ancak Türkiye için Ege Denizi ve Akdeniz vazgeçilmez hayati önem taşımaktadır. Türkiye'nin deniz sınırı kara sınırından daha uzundur. Ayrıca Türkiye'nin ihracat faaliyetlerinin %65'i deniz yoluyla gerçekleştirilmektedir. Bu durum deniz güvenliğini hayati hale getirmektedir.
 

 
Türkiye için ikilem çok basit. Türkiye'nin Yunan iddialarına katıldığını düşünürsek. Ege Denizi ve Akdeniz'de küçük bir kıyı şeridi ile sınırlandırılacaktır. Bu nedenle, Türkiye'nin güçlü bir donanması olamayacağı ve ticaret faaliyetlerini korumak için Yunan donanmasına bağımlı olacağı şeklinde yorumlanıyor. Üstelik Türkiye'yi deniz sınırlarından gelen tehditlere açık bırakacaktır. Zayıf donanma Türk ordusunu ve hava kuvvetlerini zayıflatacaktır. Dolayısıyla sadece Türkiye için değil, bölgedeki nüfuzunu artırmak isteyen her ülke için bir seçenek haline geldi.
 
 
 
Yunanistan açısından ikilem de basit. Temelde Yunanistan Türkiye'ye güvenmiyor. Güçlü bir Türkiye, Batı Yunanistan'da çoğunluğu Türk olan Müslüman toplum üzerindeki etkisini artıracaktır. Ayrıca Türkiye, Yunanistan ile tarihi sorunları olan Makedonya ve Arnavutluk başta olmak üzere diğer Müslüman milletlerle Balkanlar'da nüfuz sahibi olacaktır. Bu nedenle Ege ve Akdeniz bölgesinden başlayarak Türk etkisinin kontrol altına alınması hayati önem taşımaktadır.
 
25 Ocak'ta İstanbul'da gerçekleşen görüşmeler her iki ülke için de formaliteden öteye geçmiyor. Yunanistan ve Türkiye askeri çatışma riskini azaltmak istiyor. Ve arenada bir gösteri yapmak gerekiyordu. Ama çatışmayı çözmek için her iki tarafın ya da en azından bir tarafın bazı feragatlar yapması zorunludur. Bu olmadıgı sürece riskler devam edecektir.
 

Bu toplantılar bize hiçbir şeyin değişmediğini ve jeopolitigin değişmedikçe çözümün olmayacagını gösteriyor. Dolayısıyla asıl soru şu; Akdeniz bölgesinde statüko ne kadar süreyle korunabilir?