AB, ekonomik iyileşmeye odaklanacak, büyümeye degil. Böylelikle Balkan AB adayları reformları durdurmaya ve hatta onları geri almaya zorlayacaktır. Dahası, ABD, Rusya, Çin ve hatta Türkiye, AB'nin kaybolan varlığını Balkanlar'da kendi nüfuzlarını ortaya koymak için bir fırsat olarak görerek bölgede aktif olacaklar.
AB, mali kaynakları bir dış politika aracı olarak kullanmakla sınırlı olacaktır. Ve Balkan ülkelerinin çoğunun şu anda erişmesi gereken şey bu; yani mali kaynak. Balkan ülkeleri böyle bir araç olmadığından dikkatlerini ihtiyaçlarını farklı şekillerde karşılayabilecek ülkelere çevireceklerdir. Sırbistan, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'nin bir parçası ve Çin'den yatırım almakla ilgilendiğini ifade etti. Karadağ'da muhalefet partileri ittifakı Ağustos'taki genel seçimleri kazandı ve Rusya ile daha yakın işbirliği sözü veriyorlar. Türkiye, büyük Müslüman nüfusa sahip Arnavutluk, Kosova ve Bosna ile sağlık, kültürel projeler ve eğitim projelerini finanse etmektedir. ABD, Sırbistan ile Kosova arasında arabulucu gibi davranıyor ve bu da bölgede nüfuz sahibi olma gücü sağlıyor.
Daha az koşullu işbirliğinin Balkanlar'daki ülkeleri ekonomik ve siyasi reformların hızını yavaşlatmaya sevk etmesi muhtemeldir. Üstelik milliyetçi ve popülist politikalara yönelme riski de var. Bu, yolsuzluğu, zayıf hukukun üstünlüğünü ve demokratik kurumlarda şeffaflık eksikliğini artırırken, ilgili ülkelerdeki çözülmemiş toprak anlaşmazlıkları ve artan milliyetçilik riskiyle bile karşılaştırılamaz. Eğer antlaşmazlılar artarsa, bölgede bölgesel istikrarsızlık yaratabilir.