×


GİRİŞ YAP





GİRİŞ YAP
Üyeliğin yok mu? ÜYE OL.

11507 kez okundu

4 ay önce, Türkiye'nin 4-5 yıl içerisinde bir Denizcilik Doktrini ilan edeceğini belirtmiştik. Geçtiğimiz hafta Libya ile Türkiye yapılan antlaşma sonrası, Doğu Akdeniz'in bir kısmı üzerinde Türkiye’nin haklarını resmen güvence altına alan denizcilik anlaşması 07 Aralık 2019 tarihinde resmen yürürlüğe girdi. Sadece Türkiye ve Libya için değil, Avrupa, Orta Doğu ve Güney Afrika ülkeleri dahil bölge için de cok onemli bir antlaşma idi. Bu, Doğu Akdeniz'in gaz bakımından zengin sularında enerji cekişmesini tetikleyecektir. Türkiye, birkaç ay önce AB ve diğer bazi ulkeleri Suriye’nin kuzeyinde asker konuşlandırmasıyla test etmişti. Türkiye'ye güçlü bir tepki gelmedi. Bu durum, Türkiye'yi Libya ile ikili anlaşmayı ilan etmeye yönelik teşvik etti. Nitekim bu antlaşma, Doğu Akdeniz'in gaz bakımından zengin sularında bir enerji sürtüşmesine neden olacak. Ancak Türkiye'nin bunu yapması için en doğru zaman şimdi.
 
 
İlk etki Yunanistan, Kıbrıs, İsrail ve Mısır tarafından hissedilecektir. Bölgesel aktör Yunanistan, anlaşmayı memnuniyetle karşılamadı ve uluslararası yasalar aksini iddia etse de, kendi haklarının ihlali olarak gördü. Atina daha sonra Libya'nın elçisi Mohamed Younis Menfi'yi cevaben ülkeden kovacağını söyledi ve bunu daha sonra yaptılar.
 

Bu ikili anlaşma, Türkiye'nin Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin izni olmadan bir boru hattı da dahil olmak üzere herhangibi bir projeden pasifize edilemeyecegini vurgulayan siyasi bir mesaj anlamına geliyor. Doğal olarak, Yunanistan - Kıbrıs - Mısır ve İsrail, bu anlaşmayı Türkiye'nin bölgede hakimiyeti için bir risk olarak görüyorlar. Libya ve Yunanistan'ın, Girit ile Türkiye arasındaki bölgede ilgili bir ihtilaf olduğunu da unutmamak gerekiyor.
 
 
Bazı analistler, Kıbrıs adanın statüsü ve doğal gaz servetinin dağıtımı konusunda gelecekteki müzakereler sırasında Rum Kesimi'nden ciddi taviz vermeyi zorlayacak ölçüde gerginliği yoğunlaştırmanın Türkiye'nin stratejisi olduğunu öne sürüyor. Analizimiz de bu antlaşmanin benzer bir yönde olduğunu gösteriyor ama Jeopolitik Pusula olarak bazı eksik kısımları doldurmaya mecbur hissediyoruz.
 
Hatırlamamız gereken iki önemli gerçek var.
Birincisi, Türkiye, Libya hükümetine, yani Ulusal Anlaşma Hükümeti'ne güvenmek zorundadır. İddialarını devam ettirmek için, Ulusal Anlaşma Hükümeti ülkenin idaresine sahip olmalıdır. Bu nedenle, Türkiye, hükümet böyle bir arzu isterse, Türkiye'nin Libya'ya asker göndermeyi düşünebileceğini açıkça önermektedir. Jeopolitik Pusula'nın öngördüğü gibi, bu 2020 yılında gerçekleşebilir, Zira Rusya, BAE, Suudi Arabistan ve Mısır'ın kontrolü altındaki rakip hükümetin resmi hükümeti kontrol altına almaması çok önemlidir.
 
 
İkincisi, Libya Hükümeti ile olan deniz anlaşması, Türkiye'nin önümüzdeki 5 yıl içinde yerleştirmeyi planladığı daha büyük Denizcilik Doktrini'nin bir parçası. Ulusal çıkarları ikna etmek için, deniz yolları ve ekonomik münhasır bölgeler (EEZ) korunacaktır. Bu nedenle Türkiye, denizcilik çıkarlarını donanma ve ikili anlaşmalar kullanarak korumaya zorlanmaktadır. Komşularıyla sıcak çatışmalar yaşansa bile, Türkiye'nin daha fazla eylem görmesini beklemeliyiz.
 
Dikkatimizi çeken bir konu var. Türkiye Suriye’de bir tampon bölge oluşturdu, Türkiye Irak’ın askeri amaçları için güvenli bölgeler kurdu, Türkiye Katar’da askeri üssünü donanma görevini yerine getirecek üs ile değiştirdi, Türkiye Sudan’da bir donanma limanı kurmak istiyor, Türkiye Somali’de askeri üs ve deniz kuvvetleri üssü mevcut ve Türkiye açıkça Libya’ya deniz kuvvetleri ve askeri üs kurmak istediklerini ortaya koyuyor. Bütün bu devletlerde ortak olan nedir? Doğal rezervler, yani petrol ve doğal gaz. Tüm bu eylemler ayrıca, Türkiye'nin, Türk donanması veya ordusunun kontrolü altındaki yollardan, ucuz ve sürdürülebilir enerjiye erişmek istediği bir bakış açısıyla değerlendirilecektir.
Tüm bu eylemler, denizciliğinin gelecek için planlaamda sadece küçük bir parçası olduğunu gösteriyor. Türkiye bölgedeki kanatlarını genişletmeye başladı. Türkiye'nin deniz doktrinlerini surekli kuvvetini artırırken ilan etmesi daha uygun görünüyor. Ancak, Türkiye'nin bölgedeki nüfuzunu ve gücünü arttırdığını söylemek artık bir gerçek.